Yeni Zelanda'da Sörf
Yeni Zelanda, sörf ve dalga kalitesi bakımından dünyanın en iyi ülkesi olmasa da süreklilik ve çeşitlilik açısından oldukça şanslı ülkelerden birisidir. Uzun ince bir yapıda olması sebebiyle ülkenin hiçbir noktası okyanustan 120 km'den daha uzak bir mesafede bulunamıyor. Ülkede denize en uzak nokta güney adadaki Cromwell kenti olarak bulunmuş. Yani nerede olursanız olun, 1-2 saatlik yolculukla okyanusa ulaşabiliyorsunuz. Elbette bu demek değil ki ulaştığınız her sahilde sörf yapabilirsiniz. Bu blogda da zaten sörf yapabileceğiniz yerler hakkındaki görüşlerimi ve önerilerimi sunmaya çalışacağım. Hakkında yazacağım bütün plajlarda kendim şahsen bulundum ve en az bir kez sörf yaptım. Tamamı kendi gözlemlerim ve şahsi görüşlerim. O yüzden bir kısmı tartışılabilir.
Sörfle tanışmam, Auckland'ın ünlü Piha plajında oldu. Ben Karadenizliyim. Karadeniz denince akla hırçın dalgalar gelse de Yeni Zelanda'ya kıyasla Karadeniz oldukça sakindir. Karadeniz kıyılarında bol bol "çarşaf gibi" denizde yüzmeye alıştıktan sonra, Yeni Zelanda'nın her daim dalgalı ve soğuk denizinde yüzmeye çalışmak (aslında yüzememek) açıkçası oldukça büyük hayal kırıklığı yarattı bende. Sonra gözlem yapınca aslında kimsenin yüzmediğini veya yüzemediğini gördüm. Hatta serinlemek amacıyla bel hizasına kadar olan kısma gidenler bile gelen dalgalarla kendilerini kıyıya atmaya çalışanlar ya da bodyboarding yapanlardan oluşmaktaydı. Yani Türkiye'deki yüzme kültürü burada yok. Yüzmeyi sevenler genelde havuzlarda oluyorlar. Türkiye'de her tatil sitesinde en az bir adet bulunan; ak saçlı, yanık tenli, biraz göbekli olup denizde gözden kaybolana dek açılıp geri dönen amcalardan burada yok. Onun yerine 9ft'luk tahtasıyla sörf yapan amcalar var. Her yaştan insan yaz/kış sörf yapıyor.
Benim ekipmanlarımı almam ve sörfe başlamam, 2014 yazında (Ocak-Şubat) Auckland'a 2 saatlik uzaktaki Raglan'da gerçekleşti. Beni sörf yapmaya teşfik eden ve ilk dersimi veren Sergey ile halen sık sık görüşür ve sörf yapmaya gideriz. Kendisi tam bir sörf tutkunu. İş giriş-çıkış saatlerini rüzgar ve dalga durumlarına göre ayarlar, hafta sonları 5'te kalkıp 2 saat araba kullanıp en iyi dalgaları yakalamaya çalışır. Açıkçası bu tip bir yaşam tarzı benim için oldukça zor. Bazen kendisiyle takılmak benim için zor olabiliyor =) Ancak burada dalga bulmak için çok fazla çaba harcamanıza da gerek yok. Bugün olmasa da yarın yakınlarda bir yerlerde güzel dalgalar olacak.
İlk sörf tahtam 7.2'lik NSP funboard idi. NSP Çin yapımı ve 47 litrelik hacmiyle başlangıç için oldukça ideal ve ucuz. Genellikle ilk sene beyaz dalgalarla boğuşursunuz ancak başlangıç seviyesinde bir level atladığınızda gözünüz arkadaki yeşil dalgalara takılır. 47 litrelik bir sörf tahtası ile istediğiniz her dalgayı yakalayabilirsiniz. Ancak aynı tahta ile istemediğiniz dalgaları da yakalarsınız. İstemediğiniz dalgaları atlamak ve bu dalgaların gerisine geçmek istediğinizde "duck diving" denen tekniği uygulamanız gerekir. 40 litrenin üzerindeki sörf tahtaları ile duck diving oldukça zordur hatta neredeyse imkansızdır. Bu sebeple kendinize uygun sörf tahtasını bulmak için bazen biraz çabalamanız gerekiyor. Ancak başlangıç için 7-8 ft arası 45+ litrelik herhangi bir sörf tahtası oldukça ideal. Ben şu an için genelde 6.2'lik 32 litrelik Anderson marka sörf tahtasını kullanmaktayım. Anderson yerel bir marka ve seri üretimi yok bildiğim kadarıyla.
Auckland konum olarak pek çok sörf noktasına en fazla 2 saatlik mesafede. Şanslı gününüzde yarım saatlik bir yolculukla çok güzel bir sahilde dalgaları yakalayabilirsiniz. Ancak örneğin batı yakasında düzensiz ve dağınık dalgalar varken şansınızı doğu yakasında değerlendirebilirsiniz. Çünkü Auckland adanın ince bir kesminde konumlanmış durumda ve hem doğu hem de batı yakasına oldukça yakın. Batı ve doğu yakalarında dalga ve rüzgar durumları da birbirinden bağımsız.
Yeni Zelanda'da sörf hakkında eklemem gereken bir kaç nokta daha var. Birincisi, suyun sıcaklığı. 3-4 saat sörf yapmayı düşünüyorsanız Şubat, Mart, Nisan ayları dışında wetsuit olmadan sörf yapmanız oldukça zor. Okyanus sıcaklığı Akdeniz'le kıyaslanamaz ve Karadeniz'e göre bile oldukça soğuk. Aralık ayında yaz mevsimi başlıyor ve hava oldukça sıcak ancak okyanusun ısınması Ocak ayının ortalarını bulabiliyor.
İkinci nokta ise ozon tabakasının inceliği. Güneş ışınları o kadar keskin ki eğer güneş kremi kullanmazsanız akşam deriniz üzerinde hafif bir yanık kokusu bile duyabilirsiniz. Çok garip ve ürkütücü bir koku, sürekli tekrarlanması halinde ilerleyen yıllarda sağlık problemleri ile karşılaşabilirsiniz. Türkiye'de tüm gün mayoyla dolaşsanız bile o noktaya gelemezsiniz. Bu sebeple ben Adanalıyım bana bir şey olmaz gibi yaklaşımlarda bulunmayın =) Hatta güneş kremi dışında mümkünse tişört olmadan güneşin altında dolaşmayın. Wetsuit için çok sıcak olan günlerde de sörfçüler için satılan, vücuda yapışan özel tişörtlerden satın alabilirsiniz. Sizi yalnızca güneşten korumakla kalmaz, aynı zamanda da sörf tahtasının vücudunuzu tahriş etmesini engeller.
Yaklaşık 3.5 yıldır sörf yapmaktayım. Halen çok iyi bir seviyede değilim ancak sürekli bir öğrenme süreci içerisindeyim. Her sörf seansında yeni bir şeyler öğreniyorum ve oldukça eğleniyorum. Sörf öğrenme süreci bir enstrüman öğrenme süreci kadar sıkıcı değil. Örneğin gitar çalmaya başladığınızda oldukça sıkıcı parmak egzersizleri yapmanız gerekir. Bunu günlerce sıkılmadan tekrarlayıp orta seviyeye gelseniz bile, o hayal ettiğiniz şarkıyı çalmanız yıllar alacak. Sörf için böyle bir durum söz konusu değil. Doğuştan kabiliyet düşmanı olsanız bile su içinde olmak size eğlenceli geliyorsa, dalgaların kafanızda patlaması bile size sadistçe bir haz verecektir. Meşhur bir söz var: "En iyi sörfçü dalgaların içinde en çok eğlenendir". O yüzden kendinizi başkalarıyla karşılaştırmadan, vücudunuzun ve yeteneklerinizin sınırlarını bilerek yapın sörfünüzü.
Yalnızca Türkiye'de değil, dünyanın genelinde de şöyle bir durum var ki insanlar kendi memleketlerini pek gezmiyorlar. Hayatında Güney Ada'ya gitmemiş ya da Auckland dışına pek çıkmamış binlerce insan var bu ülkede de. Ancak pek çoğu hayatının bir döneminde Asya'yı ya da Avrupa'yı boydan boya dolaşmışlar. Türkiye'yi de sıradan bir Türk'ten daha çok dolaşmış pek çok Kiwi var. Benzer şekilde ben de Yeni Zelanda'yı pek çok Kiwi'ye nazaran daha çok dolaştım. Sörf yapmak da bu konuda bana çok güzel bir bahane yaratmış oldu. Sörf, başka sahillerdeki dalgaları yakalamak bahanesiyle uzun veya kısa pek çok gezi yapmamı sağladı. Yeni arkadaşlar edinebilir ya da mevcut arkadaşlıklarınızı daha da pekiştirebilirsiniz bu sayede.
Okyanusta sörf konusunda en çok merak edilenlerden birisi köpek balıkları hakkında. Aslında köpek balığı korkmanız gereken şeylerin en sonunda geliyor. Köpek balığı saldırısına uğrama olasılığı işe giderken trafik kazası yapma olasılığınızdan daha bile düşük olabilir. Endişe etmeniz gereken en önemli şeyler:
- Dalgaların boyutu
- Akıntı
- Kayalıklar
- Başka insanlar/sörfçüler
Eğer dalgalar ürkütücü derecede büyük görünüyorsa o zaman ürkmelisiniz. Solungaçlarımız yok. Bilgisayar karşısında otururken ağzınızı ve burnunuzu kapatıp 60 saniye nefesinizi rahatlıkla tutabilirsiniz ancak dalgalarla boğuşurken aynı rahatlıkta olmayacaksınız. Ayrıca dalga sizi vurduğunda nefesiniz tutabilecek kadar hazırlıklı olamayabilirsiniz. 45 saniye en fit ve tecrübeli sörfçüyü bile ölüme götürebilir. Tecrübesizler ise 10-15 saniyede bile panik yapıp kendilerine zarar verebilirler. 10-15 saniye uzun bir süre gibi gözükmeyebilir. Ancak suyun altında zaman oldukça yavaş ilerliyor. 4 foot üzeri bir dalga üzerinde wipeout yaşarsanız bu tip bir durumla karşılaşabilirsiniz. O yüzden gözünüz kesmiyorsa 4+ ft üzeri günlerde çok açılmayın. Büyük dalgalar ikinci kez tekrar kırılabiliyor. İkinci kez kırılan dalga daha küçük ve daha yavaş olabiliyor. Bu gibi günlerde iç kesimde kalıp güvenli bir şekilde sörf yapabilirsiniz.
Akıntı Karadeniz'de her yıl pek çok kişiyi ölüme sürüklüyor. Okyanusta akıntı ise çok daha kuvvetli olabiliyor. Yönü ve şiddeti günden güne farklı olabilir. Sörfçüler genelde bu tip akıntıları dalgaların arkasına geçmek amaçlı olarak kullanıyorlar. Ancak yeterince tecrübeli değilseniz akıntının şiddeti sizde panik yaratabilir. O yüzden önce gözlem yapmaya çalışın.
Tecrübeli sörfçüler genelde kayalıkların olduğu yerde sörf yaparlar. Bunun sebebi kayalıkların okyanus dibinde yer değiştirmemeleridir. Dalgalar bu tip yerlerde sürekli aynı noktadan kırılır ve "point break" denen güzel dalgalar genelde kayalıkların olduğu yerlerde gerçekleşir. Dibi kum olan sahillerde akıntı sebebiyle kum sürekli yer değiştirir ve zeminde çukurluklar oluşturur. Bu çukurluklar dalgaların kırıldığı yeri sürekli olarak değiştirir ve dalganın kalitesini olumsuz oranda düşürür. Özellikle gel-git dönemlerinde su alçak ise wipeout anında sivri kayalara çarpabilirsiniz. Hatta bazen zemini yumuşak kum olan yerlerde düşmeniz bile canınızı yakabilir ya da sörf tahtanıza zarar verebilir.
Sörf bireysel gibi gözükmesine rağmen, genelde rekabet içeren bir spordur. Her sörfçü gelen dalga için rekabet eder. İdeal bir dalga üzerinde, aynı anda birden fazla sörfçü bulunmamalıdır. Bu durumun önüne geçebilmek için bazı kurallar getirilmiştir. Ancak genelde herkes kendisinin haklı olduğunu düşünüp bu kurallara pek uymaz. O yüzden genelde kalabalıklardan uzak durmaya çalışırım. Yeni Zelanda, nüfusu 5 milyonu bile geçmeyen bir ülke ve sayısız, uçsuz bucaksız sahillere ev sahipliği yapıyor. Ancak sörfçü sayısı da oldukça fazla. Ama yine de kalabalığın az olduğu, keşfedilmemiş pek çok sörf plajı var. Sörf yaparken sevmediğim 2 durum var. Birincisi etrafımda çok fazla insan olması, ikincisi ise etrafımda hiç insan olmaması. Bu durum ürkütücü ve pek çok açıdan tehlikeli olabilir. O yüzden daha önce bilmediğiniz ve etrafta kimselerin olmadığı plajlara en az bir arkadaşınızla beraber gidin. Yeni yerleri birlikte keşfedin.
Zamanım oldukça Piha, Raglan, Muriwai vs. gibi Yeni Zelanda'da sörf yaptığım sahiller ve genel olarak sörf hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Daha önce de söylediğim gibi tamamı kendi gözlemlerim ve düşüncelerim. Yeni Zelanda'da sörf hatta sörf hakkında yeterince Türkçe kaynak yok. Eklemek istedim. Açık konuşmak gerekirse; Endonezya veya Pasifik'teki onlarca diğer ada dururken, gerek uzak oluşu gerekse de sörf kalitesi bakımından Yeni Zelanda, sırf "surf trip" için gelmek isteyeceğiniz bir ülke değil. Ancak bu güzel ülkeyi görmek, görürken de sörf yapmak isteyenler için faydalı olabilecek yazılarım olacak. Ben de tecrübeli bir sörfçü sayılmam o yüzden daha tecrübeli okurlardan gelen önerilere de açığım.